Tarihi Surların Sahipsizliğine Yoğun Tepki

BÖLGE 20.12.2019 - 14:57, Güncelleme: 19.10.2022 - 13:36
 

Tarihi Surların Sahipsizliğine Yoğun Tepki

Erzurumsonhaber / Erzurum - Gazete köşemizin bu haftaki konukları DİKTUMDER Başkanı Kenan Aksu, DİYŞAD yönetim kurulu üyesi Mehmet Tanrıkulu ve Meneviş Dergisi İmtiyaz Sahibi Harun Tutuş ile Diyarbakır’ın tarihi Surlarının ve Yapılarının bakımsızlığı hakkında konuştuk.   Her geçen gün daha büyük tahriplere maruz kalan ve tarihi Surların bazalt taşlarının çalındığına dair iddiaların ortaya çıkması, hem şehir halkını üzdü hem de seksen bir ili. Bu konular hakkında görüştüğümüz DİKTUMDER Başkanı Kenan Aksu; ‘‘Diyarbakır’ımız sahipsiz kaldı. Bir an önce önlemlerin alınması gerekiyor. ’’dedi.     TURİZM ZABITASI VEYA TURİZM POLİSLERİNİN KURULMASI LAZIM     Son günlerde Diyarbakır Surlarının bazalt taşlarının çalınıp satıldığı iddia ediliyor. Bu konu hakkında ne diyeceksiniz?     Kenan Aksu: Bildiğiniz üzere Diyarbakır Surları, UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde bulunmaktadır. Sur, bir hazinedir. Sur’un içinde tescilliye var. Kültür varlıkları bakımından hanlar, evler, camiler, medreseler bulunmaktadır. Yani başlı başına bir kültür mirası şehridir Diyarbakır’ımız. Ve her türlü tahribatı görmesine rağmen inadına dimdik ayakta duran bir kenttir şehrimiz. Keza Diyarbakır Surları 5 bin senedir her türlü tahribatı görmesine rağmen dimdik ayakta bulunmaktadır. Ancak biz Surlarımıza sahip çıkamıyoruz. Çünkü Surlarımız sahipsiz kaldı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Surlarımız koruma altına alındı ama orayı koruma altına almak demek, sahiplenmek demek değildir. Bu sebepledir ki, sahipsiz kaldı Surlarımız. Surlarda artık yürünmüyor, esrar içiliyor ve cinsel tacizler yaşanıyor. Surlarımızın taşları kullanılıyor. Surların alt kısmında gecekondu evleri var ve oralarda bazalt taşları kullanılmaktadır. Keza aynı durum mezarlık taşlarında da karşımıza çıkmaktadır. Bunun korunması ve sürekli denetim altında bulunması lazım. Bu da benim fikrim ve düşüncemdir ki, turizm zabıtası veya turizm polislerinin kurulması kazım. Yani, Surların etrafında sürekli dolaşan, güvenliğini ve fiziki durumların uygulanması için kurulması gerekiyor. Aynı uygulama şu anda Antalya’da yapılmaktadır. Ek olarak ivedilikle tahrip görülen Surların onarılması lazım. Belediyenin orada çalışma yapması gerekiyor. Surların iç kısmı yakılmış, çöplükler oluşturulmuş ve boyanmış durumdadır. Diyarbakır’ın eski fotoğraflarına baktığımızda Surların giriş kısmında iki askerin nöbet tuttuğu görülmektedir. E, şimdi böyle bir uygulama yapılmadığı zaman, şu anda yaşanan durum ön plana çıkıyor. Hatta ellerinde olsa tekerlekle Surları bile kaçırırlar. Eskiden Dağkapı Meydanı’nda taştan topuzlar vardı. Hatta insan figürü gibi taştan yapılmış heykeller vardı, onu bile çaldılar. Sadece bununla yetinmediler, aslanlı çeşmeyi bile çaldılar. İşte, bunların vuku bulmaması için ivedilikle turizm zabıtasının veya turizm polisinin aktif olarak uygulanması gerektiğini belirtmek isterim.     Mehmet Tanrıkulu: Ben bu konuyu şuna benzetiyorum. Hani bazen aile reisi amansız bir hastalığa yakalanır da ailenin gözü önünde gün be gün eriyip yok olur ya. Aile reisinin her inlemesiyle odadaki herkes günde onlarca kez ölümü yaşar ya, bugün Surlarımızın başına gelenlerde aynen buna benziyor. Surlar gün geçtikçe can çekişiyor ve biz onunla birlikte ölüyoruz. Evvela şunu söyleyeyim, yeryüzü içinde en fazla nüfusu barındıran, dünyanın en yüksek ve en geniş duvar genişliğine sahip, bu büyüklükte günümüze ulaşan en sağlam kale unvanını da elinde bulunduran, 33 medeniyetin izlerini taşıyan sırlı burçları ve Çin Seddi’nden sonra 5.2 km’lik uzunluğuyla ikincilik unvanını elinde bulunduran Surlarımız…   Tarih boyunca nice savaşlar ve yıkımlar yaşayan Surlarımız, bugün yine büyük bir yıkım tehdidi altında. Hem de yüz kızartıcı suçlardan olan hırsızlık gibi arsızca bir insanlık suçuyla gündeme gelmiştir. Nitekim Hevsel Dergimizin 4. Sayısı önemli bir kısmını Diyarbekir Kalesine ayırmıştık. O dönem Diyarbekir dışından çok farklı kesimlerden olumlu tepkiler aldık. Diyarbekir Kalesinin varlığından haberdar olanlar, bunun bir de Dünyanın başta gelen surlarından biri olduğunu duyduklarında, hayretlerini gizlememelerinin yanında hayranlıklarını da açık yüreklilikle belirttiler.   Aslında bugünün konusuna girmeden 1931-32’li yıllarda hastalıkların yayılmaması ve sıcaklığın etkisini kırmak adına akla ziyan bir şekilde şehri donatan tarihi Surların yıkılması olayını hatırlamakta fayda var. Vatandaşların ayaklanmaya varan yoğun tepkisi ve o sıralar şehirde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Alber Louis Gabriel’in girişimiyle nihayet 1932 yılının Nisan-Mayıs ayında yıkım durdurulmasaydı, günümüze belki de Surlar’dan yoksun, çöl üstünde kurulmuş bir kent gibi Anadolu’nun orta yerinde geçmişinden koparılmış bir yetim şehir gibi olurduk. Yıkım her ne kadar durdurmuş olsa da Dağkapı   Meydanının Sursuz olması, Mardin Kapıdaki koca delik ve yıkım o günlerin eseridir. Bu yıkım ile binlerce yıl en çetin ordulara direnen kale, içerden en büyük darbeyi almış oldu. Bugün yıkılan yerler bir çıban gibi şehrin estetiğine ve Surların bütününe zarar veriyor. Bugün gördüklerimiz ise bizi daha çok üzüyor. Gözünü dünya hırsı bürümüş kimi insanlar, Surlarımızdan binlerce yıllık taşlarımızı alıp götürüyorlar. İnsafsızca hatta alçakça çalıyorlar. Malumunuz savaş döneminde dahi bir ordu bir şehri ele geçirdiğinde ilk işi adeta anlaşmaya varırcasına o şehrin müzesini birbirlerine devrederler. Ancak kendini bilmez kimi insancıklar, şuursuzca Surdan taş sökmesi onunla kalkıp arsızca kafe ve benzeri yerlerde kullanması, dahası başka yerlere satması kültür elçileri olarak bizleri derinden sarsmıştır.   Derhal kamuoyunu bu konunun üzerinde hassasiyetle durmaya davet ediyoruz. Biz DİYŞAD olarak bu dertle dertleniyoruz. Ve dertlenen herkesin yanında da yer alacağımızı sizin aracılığınızla beyan ediyoruz.     Harun Tutuş: Gerçekten de bunu dile getirmek bile üzüntü verici bir durum. Sonuçta bu bazalt taşları sadece taş olarak görmemek gerekir. Çünkü bazalt taşlar bu şehrin tarihidir, değeridir, geçmişi ve geleceğidir. Keza UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alan kadim bir dokuya sahip bir şehirdir Diyarbakır şehri. Bu sebeple yetkililerin bir an önce şehrimizi sahiplenmeleri gerekiyor. Ayrıca Surlara ve şehre zarar verenlere ciddi yaptırımların uygulanması gerekiyor. Ek olarak şehir vazifesi konusunda sadece emniyet ve valilik olarak kısıtlamamak gerekir. Çünkü herkes üzerine düşen vazifeyi yerine getirmek zorundadır. Hatta vatandaşların bile orada nöbet tutup, tarihi Surlarımızı korumak zorunda olduklarını belirtmek isterim. Bu sayede tarihi taşlar orada hiçbir şekilde sökülmemiş olur. Şu anda Surlarla ilgili çok büyük bir karmaşa ve kargaşa bulunmaktadır. Surun bütününe baktığımızda birçok yerde çöp birikintilerinin olduğunu görüyoruz. Kısacası, şehir tamamen sahipsiz kalmış durumda. Hem temizlik açısından hem de hırsızlık bakımından yetkililer bir an önce çalışma başlatmaları gerektiğini belirtmek isterim. Öncelikli görev emniyet ve valiliğin üzerindedir. Halk olarak ise bizlerde onlara destek olmalıyız. Belediyede şikayetlerimize kulak vermelidir ve çalışmaları ivedi olarak uygulamaları gerekmektedir.       Yeni inşa edilen Toledo tarzı evlerin hem pahalı olduğu hem de Diyarbakır’ın kültürel evlerine benzemediği iddia ediliyor. Bu iddia doğru mu?     Kenan Aksu: Toledo benim projemdir. Ancak Toledo yapısı şu anda Diyarbakır’da yapılmakta olan evler gibi değildir. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; Toledo İspanya’da bir şehirdir. Bu şehir şu anda halen ayaktadır. Ancak şu anda şehrimizde yapılan yapılar, Toledo değildir. Hatta bu konuya da ilk tepkiyi ben gösterdim. Şu anda Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde yapılan evler ne kültürümüzü ne de tarihimizi yansıtmamaktadır. Filhakika bu durumla ilgili dava bile açtım. Orada yapılan evler, kültürel mirasımıza yakışmıyor. Orada yapılan evlerin yanlış olduğunu ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bile aktardım. Bizim Diyarbakırlı Profesörümüz Orhan Cezmi Tuncer’in Diyarbakır evleri, camileri, medreseleri ile ilgili bütün yapılarıyla ilgili kitapları ve eserleri bulunmaktadır. Kendileri yaptıkları çalışmada ev ev, mahalle mahalle, sokak sokak araştırmalar yapmış ve fotoğraflar çekmiştir. Ben bu durumu Bakanlığa ilettiğimde güzel bir geri dönüş yapmıyorlar. Kısacası memleketimizde, memleketimizi bilen yetkililer ve mülki amirler bulunmamaktadır. Yani şehrimiz, güzel Diyarbakır’ımız şu anda gerçekten de sahipsiz kalmış durumda. Biz, eski evlerimizi istiyoruz. Bu sebeple biz kuçelerimizi ve eski evlerimizi istiyoruz. Hatta bana bir imkân tanısalar, ben yeniden evlerimizin inşa edilmesi için uğraşırım.     Mehmet Tanrıkulu: Deveye sormuşlar boynun neden eğri, nerem doğru ki, demiş. Bu da bizim şehrin yıkım ve yapım halinin özetliyor olması gerek. Kısa süre önce artık hiçbir zaman olmayacak olan şehrin önemli mahalleleri, sanki hiç tarihte yaşanmamış gibi yerle yeksan olup kayboldular. Bir bölgeye yapılan en büyük haksızlık, başka bölgeden oraya getirilen yenilik ve değişimdir. Bunun en doğru yolu ev sahiplerine yeniden aynı yerde evlerini inşa edip teslim etmekti. Amma velakin olmadı. Kardeşim, burası Diyarbekir’dir, Diyarbekir! Buranın sosyo-politik durumu çok farklı. Adama demezler mi; Toledo nere, Diyarbekir nere? Kaldı ki o bölgemizde zaten ekonomik durumu kötü olan vatandaşlarımız yaşıyorlardı. 1000 TL kira veremediği için o gecekonduda oturmak zorunda kalan vatandaşa, hadi bakalım ben sana yeni bir ev yaptım. Ver bana 1 milyon liracık, ben da sana tahsis edeceğim Sur İçinde bir villacık. Adam bu 1 milyon lirayı çek çekerek kazanamayacağına göre, o mahallelerin kenarından bile geçmeyen zengin kesimlere, hayırlı olsun demekten başka ne diyebiliriz ki!     Harun Tutuş: Açıkçası belirtmek gerekirse, Surların üzerine çıktığımız zaman yapılan yapıları görebiliyoruz. Özellikle eski evlerle hiçbir alakası olmadığını görebilirsiniz. Keza geçenlerde Mimarlar Odası’da aynı konuyu dile getirdiler ve izlenimlerini kamuoyuna sundular.     Diyarbakır Surları ile ilgili hükümetin, vakıfların ve STK’ların bir çalışma başlatmamasını neye bağlıyorsunuz?     Kenan Aksu: Çünkü memleketimiz sahipsiz kaldı. Ben tekrar ediyorum; vakıfların, kurumların veya mülki idarelerin hiçbir çalışması bulunmamaktadır. Hatta biz geçen sene bu konuyla ilgili bir haber yapınca hemen ertesi günü yetkililer başka bir haber yaptı ve dediler ki; ‘‘Surlar onarılmaya başlandı.’’ Sırf gündemi değiştirmek için çalınan taşlarla ilgili yeniden bir açıklama yapıldı ve dendi ki; ‘‘Çalan kişi yakalandı ve bunlarla ilgili 2020 tarihinde 13.5 milyon liralık bir onarım çalışması yapılacak.’’ Yani siz tabiri caizse hem çalınmasına müsaade ediyorsunuz hem de onarımla ilgili açıklamalarda bulunuyorsunuz. Yani ben gözümde şu anda bir şey görmedim ve 2020 yılında da bir çalışma başlatacaklarına dair bir samimiyetlerinin olduklarını düşünmüyorum.                                                                                                                                                                        Mehmet Tanrıkulu: Ah şu Surlarımızın terkedilmiş havası yok mu? Tüm mesele buradan kaynaklanıyor. Oysa biz ‘’Temizlik imandandır’’ inancını paylaşan bir dinin mensubuyuz. Bu terk edilmişlik ve bezginlik bizim hastalığımız. Ama yine duyarlı insanlarımızın gayretiyle bu sorunu hal etmeliyiz. Örneğin Belediye belli aralıklarla sadece Sur’un temizliğinden sorumlu temizlik elemanı görevlendirmelidir. Tabi her kişi kendi vicdanının bekçisi olmadı mı sorun kolay kolay çözülmez.     Harun Tutuş: Tekrar diyorum, burada büyük bir sorumsuzluk ve belirsizlik var. Ancak sonuçta bu Surlar ve taşlar hepimizin. Sonuçta turizm açısından olsun, turizm açısından olsun, geçmiş ve gelecek bakımından olsun bunlar bizim değerlerimizdir. Bizim bu konuda hiçbir beklenti olmadan, herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Bunu diyor ve bunu belirtiyorum.     Diyarbakır Surlarında ve tarihi yapılarında restorasyon çalışması yapılıyor mu?     Kenan Aksu: Şu anda hiçbir şey yapılmıyor ve Surların durumları vahim. Her taraf tahrip içinde, her taraf pislik içinde bulunmaktadır.     Mehmet Tanrıkulu: Son dönemlerdeki ekonomik durumdan dolayı birçok çalışmanın durma noktasında olduğunu görüyoruz. Bunda restorasyon çalışmalarının nasibini aldığını görüyoruz. Bu arada yapılan çalışmalarda adeta betondan taşlarla restorasyonun yapılması, belki de bizi eskisinden daha çok üzüyor. Yani binlerce yıl evvel ta Karacadağ eteklerinden deve sırtlarında getirilen taşlara ve muazzam işçiliğe yazık değil mi? bir beton perdeyle geçmişin üstünü kapatmaya yazık değil mi?     Harun Tutuş: Şu anda restorasyon çalışmaları yapılmıyor. En son yapıldığı zamanlarda ise, cumhurbaşkanlığı Surlarımızı koruma altına aldığı dönemde yapılmıştı. Ancak şu anda yapılmadığını çok iyi bir şekilde biliyorum.     Bu durumların yaşanması Diyarbakır turizmini etkiliyor mu?     Kenan Aksu: Tabi ki etkiliyor. Bakınız, bizim şehrimizde turizmi kazanabilmemiz için üç kriter bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; temizlik, sağlık ve güvenlik. Keza ne yazık ki her üçü de şehrimizde bulunmamaktadır. Ayrıca şehrimizdeki yapılarda restorasyon çalışmalarının yapılmaması, bu sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bir de medyada şehrimiz ile alakalı kötü şeyler anılmaktadır. Bu sebeple şehrimize gelen turistler ve kafilelerde soru işaretleri bulunuyor. İşte, bu bizim ve turizm için kötü bir algıdır. Tam da bu sebeple, bizim tüm algıları bir an evvel kırmamız gerekiyor.     Mehmet Tanrıkulu: Biz şehrimize, Peygamberler Şehri diyoruz. Nitekim şehrimizde yedi peygamber makamı ve iki peygamber mezarı bulunuyor. 542 sahabe-i kiram medfundur bu topraklarda. Otuz üç medeniyete ev sahipliği yapmış koca kadim bir kenttir bu şehir. Buna rağmen yanı başımızda bulunan Mardin, 2019 yılı için hedefini 5 milyon ilan ederken, biz 3 milyon ilan ediyoruz. Ne yazık ki bu hedefimizin de çok gerisinde kaldık. Sebebini soracak olursanız, hedefi küçük olanın adımı da küçük olur. Bu arada şunu da demeden geçemeyeceğim; elbette ki geçen yıllara göre turist sayımız azımsanmayacak derecede iyi. Ama madem turist veli nimettir ve bacasız sanayidir diyoruz, o halde tüm paydaşlar daha fazla çalışmalı. Birbirleriyle çatışmadan ve küçük menfaatler peşinde koşmadan, Diyarbakır paydaşında ilerlemeliyiz.     Harun Tutuş: Tabiki etkiliyor. Şu anda bu son dönemlerde Diyarbakır ve Mardin’de turizm konusunda büyük bir artış bulunmaktadır. Ancak turistler çoğunlukla tarihi Surlar için geliyorlar. Keza Surların olmadığını varsayarsak, bu rakam düşüşe geçer. Çünkü Diyarbakır’ın ekonomisi şu anda tarihi Surlarına dayalıdır. E, Surların kötü görünümünü varsayarsak, gelen turist rakamlarının da düşeceğini ön görebiliyoruz. Yani, var olan ekonomide çöker.     BURÇLARIMIZIN KORUNABİLMESİ İÇİN HER BİR BURÇ BİR VİLAYETE VERİLMELİ Kİ KENDİ   KÜLTÜRLERİNİ SUNABİLSİNLER     Millet Bahçesi projesinin Diyarbakır’a katkısı oldu mu?     Kenan Aksu: Açıkçası ben daha millet bahçesini görmedim. Ancak güzel olduğunu belirtiyorlar. Şimdi orası yapılsa bile yine sahipsiz bırakırsanız, durum tıpkı tarihi Surlarımız gibi olur. Tamam, orayı yaptılar, güzel bir görüntü sağladılar diyelim. Ancak orası da başıboş kalırsa, pek bir fayda görülmez. Filhakika millet bahçesi projesi, çok güzel bir projedir. Amma velakin oranın her ne olursa olsun korunması gerekiyor. Birde bildiğimiz üzere Surlarımızda seksen iki burç bulunmaktadır. Bana kalırsa hem burçlarımızın korunabilmesi için hem de turist sayısının artması için seksen bir burcumuzun her birini bir vilayete veririm ve orada yöresel kültürünüzü uygulayın derim. Bu sayede sanki burçlarımızın üstünde gezen ziyaretçilerimiz, sanki tüm ülkemizi bir bir dolaşmış ve gezmiş gibi olurlar.     Mehmet Tanrıkulu: Millet bahçesinin devamı gelirse, o zaman daha çok hissedeceğiz güzelliğini. Yoksa şehirde yaşayan birçok kişi oradan haberdar değildir. Bizim şuanda daha büyük merakla beklediğimiz çalışma ise, Dicle Vadi projesidir. Tramvay projesi 3-4 yıl önce söz verilmesine rağmen bir türlü ilk kazma dahi vurulmadı.     Harun Tutuş: Şunu belirtmek isterim ki kayyumun yaptığı en iyi projelerden birinin, millet bahçesi olduğunu belirtmek isterim. Çünkü çok uzun bir alanı kapsayan projeyi hayata geçirmişler. Hatta ben, şehir dışından gelen dostlarımızı oraya götürüyorum. Ciddi anlamda yazın öğleden sonra çok büyük bir kalabalık orada bulunuyor.     BU ŞEHRİ BİLENLER YETKİSİZ, YETKİLİLER İSE BİLGİSİZ DURUMDA     Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?     Kenan Aksu: Bu memleket bir dünya hazinesidir. Ancak sahipsiz kalınmış durumda. Bu şehri bilenler yetkisiz, yetkililer ise bilgisiz durumdadır. Ben şu ana kadar bizi temsil eden vekillerden tutun da yetkili birimlere kadar hiçbiri şehrimizi bilmiyor. Komşu şehirlerimiz bugün turist kazanıyorsa, valileri sayesinde kazandı. Mesele tribüne oynamak değil, hizmet etmektir. Bu memleketin kalkınması için, şehri bilen insanlara görevlerin ve yetkilerin verilmesi gerekiyor. Çünkü en büyük kopukluk budur. Filhakika bu memleketi gerçekten bilenler, bu şehrin ta kendileridir.     Mehmet Tanrıkulu: Ben bu şehre, Şehri Şirin diyorum. Hakikaten de bu şehir çok değerli ve tatlı. Bu şehirde Hz Muhammed’in (SAV) ve Hz. Yunus’un duası var. Bu şehir, bereketli bir şehirdir. Bizim gidebilecek başka bir yerimiz olmadığına göre, geçmişimiz geleceğimizdir diyorum. Lütfen geleceğimize sahip çıkalım. Hepimiz vicdanımızı denetledik mi, bu şehirde ters giden hiçbir şey olmaz. Göreceksiniz ki, bir gün mutlaka sevgi kazanacaktır.    Kültür Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinatörlüğünde Kültür varlıklarını koruma kurulu, Turizm ve Kültür Müdürlüğü, Belediyeler, Valilik Sivil Toplum Kuruluşları acil eylem planı hazırlamalı. Gerekirse Surun dört bir yanına güvenlik kameraları bırakılmalı, Belediyelerimizin köklü bir temizlik kampanyasıyla Surlar kalıcı temizliğe kavuşmalıdır. Vatandaşlarımızdan da ricam, her kes kendi vicdan muhasebesini yaparsa bu sorun daha kolay çözüme kavuşur. Kamuoyunda takip ettiğim kadarıyla bu konuda basın açıklaması veya gazetelere verilen beyanat bir elin parmağını geçmeyecek derecede.     Harun Tutuş: Herkesin Surlara sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Hadi bu Surların taşlarını çalanlarını bir kenara bırakalım –ki bu da yanlıştır- peki, bunları gelip de iş yerinde kullanmalarının nasıl bir izahı var? Bu taşlar sizin tarihinizdir, çocuklarınıza bırakacağınız en büyük Diyarbakır emanetidir ve sizler şu anda emanetinize, geleceğinize ve geçmişinize ihanet ediyorsunuz. Bunu alıp satanlarında çok yanlış bir yolda olduklarını aktarmak isterim.     HABER: DEVRİM AKTÜRK  

Erzurumsonhaber / Erzurum - Gazete köşemizin bu haftaki konukları DİKTUMDER Başkanı Kenan Aksu, DİYŞAD yönetim kurulu üyesi Mehmet Tanrıkulu ve Meneviş Dergisi İmtiyaz Sahibi Harun Tutuş ile Diyarbakır’ın tarihi Surlarının ve Yapılarının bakımsızlığı hakkında konuştuk.

 

Her geçen gün daha büyük tahriplere maruz kalan ve tarihi Surların bazalt taşlarının çalındığına dair iddiaların ortaya çıkması, hem şehir halkını üzdü hem de seksen bir ili. Bu konular hakkında görüştüğümüz DİKTUMDER Başkanı Kenan Aksu; ‘‘Diyarbakır’ımız sahipsiz kaldı. Bir an önce önlemlerin alınması gerekiyor. ’’dedi.

 

 

TURİZM ZABITASI VEYA TURİZM POLİSLERİNİN KURULMASI LAZIM

 

 

Son günlerde Diyarbakır Surlarının bazalt taşlarının çalınıp satıldığı iddia ediliyor. Bu konu hakkında ne diyeceksiniz?

 

 

Kenan Aksu: Bildiğiniz üzere Diyarbakır Surları, UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde bulunmaktadır. Sur, bir hazinedir. Sur’un içinde tescilliye var. Kültür varlıkları bakımından hanlar, evler, camiler, medreseler bulunmaktadır. Yani başlı başına bir kültür mirası şehridir Diyarbakır’ımız. Ve her türlü tahribatı görmesine rağmen inadına dimdik ayakta duran bir kenttir şehrimiz. Keza Diyarbakır Surları 5 bin senedir her türlü tahribatı görmesine rağmen dimdik ayakta bulunmaktadır. Ancak biz Surlarımıza sahip çıkamıyoruz. Çünkü Surlarımız sahipsiz kaldı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Surlarımız koruma altına alındı ama orayı koruma altına almak demek, sahiplenmek demek değildir. Bu sebepledir ki, sahipsiz kaldı Surlarımız. Surlarda artık yürünmüyor, esrar içiliyor ve cinsel tacizler yaşanıyor. Surlarımızın taşları kullanılıyor. Surların alt kısmında gecekondu evleri var ve oralarda bazalt taşları kullanılmaktadır. Keza aynı durum mezarlık taşlarında da karşımıza çıkmaktadır. Bunun korunması ve sürekli denetim altında bulunması lazım. Bu da benim fikrim ve düşüncemdir ki, turizm zabıtası veya turizm polislerinin kurulması kazım. Yani, Surların etrafında sürekli dolaşan, güvenliğini ve fiziki durumların uygulanması için kurulması gerekiyor. Aynı uygulama şu anda Antalya’da yapılmaktadır. Ek olarak ivedilikle tahrip görülen Surların onarılması lazım. Belediyenin orada çalışma yapması gerekiyor. Surların iç kısmı yakılmış, çöplükler oluşturulmuş ve boyanmış durumdadır. Diyarbakır’ın eski fotoğraflarına baktığımızda Surların giriş kısmında iki askerin nöbet tuttuğu görülmektedir. E, şimdi böyle bir uygulama yapılmadığı zaman, şu anda yaşanan durum ön plana çıkıyor. Hatta ellerinde olsa tekerlekle Surları bile kaçırırlar. Eskiden Dağkapı Meydanı’nda taştan topuzlar vardı. Hatta insan figürü gibi taştan yapılmış heykeller vardı, onu bile çaldılar. Sadece bununla yetinmediler, aslanlı çeşmeyi bile çaldılar. İşte, bunların vuku bulmaması için ivedilikle turizm zabıtasının veya turizm polisinin aktif olarak uygulanması gerektiğini belirtmek isterim.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Ben bu konuyu şuna benzetiyorum. Hani bazen aile reisi amansız bir hastalığa yakalanır da ailenin gözü önünde gün be gün eriyip yok olur ya. Aile reisinin her inlemesiyle odadaki herkes günde onlarca kez ölümü yaşar ya, bugün Surlarımızın başına gelenlerde aynen buna benziyor. Surlar gün geçtikçe can çekişiyor ve biz onunla birlikte ölüyoruz. Evvela şunu söyleyeyim, yeryüzü içinde en fazla nüfusu barındıran, dünyanın en yüksek ve en geniş duvar genişliğine sahip, bu büyüklükte günümüze ulaşan en sağlam kale unvanını da elinde bulunduran, 33 medeniyetin izlerini taşıyan sırlı burçları ve Çin Seddi’nden sonra 5.2 km’lik uzunluğuyla ikincilik unvanını elinde bulunduran Surlarımız…

 

Tarih boyunca nice savaşlar ve yıkımlar yaşayan Surlarımız, bugün yine büyük bir yıkım tehdidi altında. Hem de yüz kızartıcı suçlardan olan hırsızlık gibi arsızca bir insanlık suçuyla gündeme gelmiştir. Nitekim Hevsel Dergimizin 4. Sayısı önemli bir kısmını Diyarbekir Kalesine ayırmıştık. O dönem Diyarbekir dışından çok farklı kesimlerden olumlu tepkiler aldık. Diyarbekir Kalesinin varlığından haberdar olanlar, bunun bir de Dünyanın başta gelen surlarından biri olduğunu duyduklarında, hayretlerini gizlememelerinin yanında hayranlıklarını da açık yüreklilikle belirttiler.

 

Aslında bugünün konusuna girmeden 1931-32’li yıllarda hastalıkların yayılmaması ve sıcaklığın etkisini kırmak adına akla ziyan bir şekilde şehri donatan tarihi Surların yıkılması olayını hatırlamakta fayda var. Vatandaşların ayaklanmaya varan yoğun tepkisi ve o sıralar şehirde bulunan Arkeolog Prof. Dr. Alber Louis Gabriel’in girişimiyle nihayet 1932 yılının Nisan-Mayıs ayında yıkım durdurulmasaydı, günümüze belki de Surlar’dan yoksun, çöl üstünde kurulmuş bir kent gibi Anadolu’nun orta yerinde geçmişinden koparılmış bir yetim şehir gibi olurduk. Yıkım her ne kadar durdurmuş olsa da Dağkapı

 

Meydanının Sursuz olması, Mardin Kapıdaki koca delik ve yıkım o günlerin eseridir. Bu yıkım ile binlerce yıl en çetin ordulara direnen kale, içerden en büyük darbeyi almış oldu. Bugün yıkılan yerler bir çıban gibi şehrin estetiğine ve Surların bütününe zarar veriyor. Bugün gördüklerimiz ise bizi daha çok üzüyor. Gözünü dünya hırsı bürümüş kimi insanlar, Surlarımızdan binlerce yıllık taşlarımızı alıp götürüyorlar. İnsafsızca hatta alçakça çalıyorlar. Malumunuz savaş döneminde dahi bir ordu bir şehri ele geçirdiğinde ilk işi adeta anlaşmaya varırcasına o şehrin müzesini birbirlerine devrederler. Ancak kendini bilmez kimi insancıklar, şuursuzca Surdan taş sökmesi onunla kalkıp arsızca kafe ve benzeri yerlerde kullanması, dahası başka yerlere satması kültür elçileri olarak bizleri derinden sarsmıştır.

 

Derhal kamuoyunu bu konunun üzerinde hassasiyetle durmaya davet ediyoruz. Biz DİYŞAD olarak bu dertle dertleniyoruz. Ve dertlenen herkesin yanında da yer alacağımızı sizin aracılığınızla beyan ediyoruz.

 

 

Harun Tutuş: Gerçekten de bunu dile getirmek bile üzüntü verici bir durum. Sonuçta bu bazalt taşları sadece taş olarak görmemek gerekir. Çünkü bazalt taşlar bu şehrin tarihidir, değeridir, geçmişi ve geleceğidir. Keza UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alan kadim bir dokuya sahip bir şehirdir Diyarbakır şehri. Bu sebeple yetkililerin bir an önce şehrimizi sahiplenmeleri gerekiyor. Ayrıca Surlara ve şehre zarar verenlere ciddi yaptırımların uygulanması gerekiyor. Ek olarak şehir vazifesi konusunda sadece emniyet ve valilik olarak kısıtlamamak gerekir. Çünkü herkes üzerine düşen vazifeyi yerine getirmek zorundadır. Hatta vatandaşların bile orada nöbet tutup, tarihi Surlarımızı korumak zorunda olduklarını belirtmek isterim. Bu sayede tarihi taşlar orada hiçbir şekilde sökülmemiş olur. Şu anda Surlarla ilgili çok büyük bir karmaşa ve kargaşa bulunmaktadır. Surun bütününe baktığımızda birçok yerde çöp birikintilerinin olduğunu görüyoruz. Kısacası, şehir tamamen sahipsiz kalmış durumda. Hem temizlik açısından hem de hırsızlık bakımından yetkililer bir an önce çalışma başlatmaları gerektiğini belirtmek isterim. Öncelikli görev emniyet ve valiliğin üzerindedir. Halk olarak ise bizlerde onlara destek olmalıyız. Belediyede şikayetlerimize kulak vermelidir ve çalışmaları ivedi olarak uygulamaları gerekmektedir.  

 

 

Yeni inşa edilen Toledo tarzı evlerin hem pahalı olduğu hem de Diyarbakır’ın kültürel evlerine benzemediği iddia ediliyor. Bu iddia doğru mu?

 

 

Kenan Aksu: Toledo benim projemdir. Ancak Toledo yapısı şu anda Diyarbakır’da yapılmakta olan evler gibi değildir. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; Toledo İspanya’da bir şehirdir. Bu şehir şu anda halen ayaktadır. Ancak şu anda şehrimizde yapılan yapılar, Toledo değildir. Hatta bu konuya da ilk tepkiyi ben gösterdim. Şu anda Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde yapılan evler ne kültürümüzü ne de tarihimizi yansıtmamaktadır. Filhakika bu durumla ilgili dava bile açtım. Orada yapılan evler, kültürel mirasımıza yakışmıyor. Orada yapılan evlerin yanlış olduğunu ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bile aktardım. Bizim Diyarbakırlı Profesörümüz Orhan Cezmi Tuncer’in Diyarbakır evleri, camileri, medreseleri ile ilgili bütün yapılarıyla ilgili kitapları ve eserleri bulunmaktadır. Kendileri yaptıkları çalışmada ev ev, mahalle mahalle, sokak sokak araştırmalar yapmış ve fotoğraflar çekmiştir. Ben bu durumu Bakanlığa ilettiğimde güzel bir geri dönüş yapmıyorlar. Kısacası memleketimizde, memleketimizi bilen yetkililer ve mülki amirler bulunmamaktadır. Yani şehrimiz, güzel Diyarbakır’ımız şu anda gerçekten de sahipsiz kalmış durumda. Biz, eski evlerimizi istiyoruz. Bu sebeple biz kuçelerimizi ve eski evlerimizi istiyoruz. Hatta bana bir imkân tanısalar, ben yeniden evlerimizin inşa edilmesi için uğraşırım.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Deveye sormuşlar boynun neden eğri, nerem doğru ki, demiş. Bu da bizim şehrin yıkım ve yapım halinin özetliyor olması gerek. Kısa süre önce artık hiçbir zaman olmayacak olan şehrin önemli mahalleleri, sanki hiç tarihte yaşanmamış gibi yerle yeksan olup kayboldular. Bir bölgeye yapılan en büyük haksızlık, başka bölgeden oraya getirilen yenilik ve değişimdir. Bunun en doğru yolu ev sahiplerine yeniden aynı yerde evlerini inşa edip teslim etmekti. Amma velakin olmadı. Kardeşim, burası Diyarbekir’dir, Diyarbekir! Buranın sosyo-politik durumu çok farklı. Adama demezler mi; Toledo nere, Diyarbekir nere? Kaldı ki o bölgemizde zaten ekonomik durumu kötü olan vatandaşlarımız yaşıyorlardı. 1000 TL kira veremediği için o gecekonduda oturmak zorunda kalan vatandaşa, hadi bakalım ben sana yeni bir ev yaptım. Ver bana 1 milyon liracık, ben da sana tahsis edeceğim Sur İçinde bir villacık. Adam bu 1 milyon lirayı çek çekerek kazanamayacağına göre, o mahallelerin kenarından bile geçmeyen zengin kesimlere, hayırlı olsun demekten başka ne diyebiliriz ki!

 

 

Harun Tutuş: Açıkçası belirtmek gerekirse, Surların üzerine çıktığımız zaman yapılan yapıları görebiliyoruz. Özellikle eski evlerle hiçbir alakası olmadığını görebilirsiniz. Keza geçenlerde Mimarlar Odası’da aynı konuyu dile getirdiler ve izlenimlerini kamuoyuna sundular.

 

 

Diyarbakır Surları ile ilgili hükümetin, vakıfların ve STK’ların bir çalışma başlatmamasını neye bağlıyorsunuz?

 

 

Kenan Aksu: Çünkü memleketimiz sahipsiz kaldı. Ben tekrar ediyorum; vakıfların, kurumların veya mülki idarelerin hiçbir çalışması bulunmamaktadır. Hatta biz geçen sene bu konuyla ilgili bir haber yapınca hemen ertesi günü yetkililer başka bir haber yaptı ve dediler ki; ‘‘Surlar onarılmaya başlandı.’’ Sırf gündemi değiştirmek için çalınan taşlarla ilgili yeniden bir açıklama yapıldı ve dendi ki; ‘‘Çalan kişi yakalandı ve bunlarla ilgili 2020 tarihinde 13.5 milyon liralık bir onarım çalışması yapılacak.’’ Yani siz tabiri caizse hem çalınmasına müsaade ediyorsunuz hem de onarımla ilgili açıklamalarda bulunuyorsunuz. Yani ben gözümde şu anda bir şey görmedim ve 2020 yılında da bir çalışma başlatacaklarına dair bir samimiyetlerinin olduklarını düşünmüyorum.

                                        

                                                                                                                             

Mehmet Tanrıkulu: Ah şu Surlarımızın terkedilmiş havası yok mu? Tüm mesele buradan kaynaklanıyor. Oysa biz ‘’Temizlik imandandır’’ inancını paylaşan bir dinin mensubuyuz. Bu terk edilmişlik ve bezginlik bizim hastalığımız. Ama yine duyarlı insanlarımızın gayretiyle bu sorunu hal etmeliyiz. Örneğin Belediye belli aralıklarla sadece Sur’un temizliğinden sorumlu temizlik elemanı görevlendirmelidir. Tabi her kişi kendi vicdanının bekçisi olmadı mı sorun kolay kolay çözülmez.

 

 

Harun Tutuş: Tekrar diyorum, burada büyük bir sorumsuzluk ve belirsizlik var. Ancak sonuçta bu Surlar ve taşlar hepimizin. Sonuçta turizm açısından olsun, turizm açısından olsun, geçmiş ve gelecek bakımından olsun bunlar bizim değerlerimizdir. Bizim bu konuda hiçbir beklenti olmadan, herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Bunu diyor ve bunu belirtiyorum.

 

 

Diyarbakır Surlarında ve tarihi yapılarında restorasyon çalışması yapılıyor mu?

 

 

Kenan Aksu: Şu anda hiçbir şey yapılmıyor ve Surların durumları vahim. Her taraf tahrip içinde, her taraf pislik içinde bulunmaktadır.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Son dönemlerdeki ekonomik durumdan dolayı birçok çalışmanın durma noktasında olduğunu görüyoruz. Bunda restorasyon çalışmalarının nasibini aldığını görüyoruz. Bu arada yapılan çalışmalarda adeta betondan taşlarla restorasyonun yapılması, belki de bizi eskisinden daha çok üzüyor. Yani binlerce yıl evvel ta Karacadağ eteklerinden deve sırtlarında getirilen taşlara ve muazzam işçiliğe yazık değil mi? bir beton perdeyle geçmişin üstünü kapatmaya yazık değil mi?

 

 

Harun Tutuş: Şu anda restorasyon çalışmaları yapılmıyor. En son yapıldığı zamanlarda ise, cumhurbaşkanlığı Surlarımızı koruma altına aldığı dönemde yapılmıştı. Ancak şu anda yapılmadığını çok iyi bir şekilde biliyorum.

 

 

Bu durumların yaşanması Diyarbakır turizmini etkiliyor mu?

 

 

Kenan Aksu: Tabi ki etkiliyor. Bakınız, bizim şehrimizde turizmi kazanabilmemiz için üç kriter bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; temizlik, sağlık ve güvenlik. Keza ne yazık ki her üçü de şehrimizde bulunmamaktadır. Ayrıca şehrimizdeki yapılarda restorasyon çalışmalarının yapılmaması, bu sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bir de medyada şehrimiz ile alakalı kötü şeyler anılmaktadır. Bu sebeple şehrimize gelen turistler ve kafilelerde soru işaretleri bulunuyor. İşte, bu bizim ve turizm için kötü bir algıdır. Tam da bu sebeple, bizim tüm algıları bir an evvel kırmamız gerekiyor.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Biz şehrimize, Peygamberler Şehri diyoruz. Nitekim şehrimizde yedi peygamber makamı ve iki peygamber mezarı bulunuyor. 542 sahabe-i kiram medfundur bu topraklarda. Otuz üç medeniyete ev sahipliği yapmış koca kadim bir kenttir bu şehir. Buna rağmen yanı başımızda bulunan Mardin, 2019 yılı için hedefini 5 milyon ilan ederken, biz 3 milyon ilan ediyoruz. Ne yazık ki bu hedefimizin de çok gerisinde kaldık. Sebebini soracak olursanız, hedefi küçük olanın adımı da küçük olur. Bu arada şunu da demeden geçemeyeceğim; elbette ki geçen yıllara göre turist sayımız azımsanmayacak derecede iyi. Ama madem turist veli nimettir ve bacasız sanayidir diyoruz, o halde tüm paydaşlar daha fazla çalışmalı. Birbirleriyle çatışmadan ve küçük menfaatler peşinde koşmadan, Diyarbakır paydaşında ilerlemeliyiz.

 

 

Harun Tutuş: Tabiki etkiliyor. Şu anda bu son dönemlerde Diyarbakır ve Mardin’de turizm konusunda büyük bir artış bulunmaktadır. Ancak turistler çoğunlukla tarihi Surlar için geliyorlar. Keza Surların olmadığını varsayarsak, bu rakam düşüşe geçer. Çünkü Diyarbakır’ın ekonomisi şu anda tarihi Surlarına dayalıdır. E, Surların kötü görünümünü varsayarsak, gelen turist rakamlarının da düşeceğini ön görebiliyoruz. Yani, var olan ekonomide çöker.

 

 

BURÇLARIMIZIN KORUNABİLMESİ İÇİN HER BİR BURÇ BİR VİLAYETE VERİLMELİ Kİ KENDİ

 

KÜLTÜRLERİNİ SUNABİLSİNLER

 

 

Millet Bahçesi projesinin Diyarbakır’a katkısı oldu mu?

 

 

Kenan Aksu: Açıkçası ben daha millet bahçesini görmedim. Ancak güzel olduğunu belirtiyorlar. Şimdi orası yapılsa bile yine sahipsiz bırakırsanız, durum tıpkı tarihi Surlarımız gibi olur. Tamam, orayı yaptılar, güzel bir görüntü sağladılar diyelim. Ancak orası da başıboş kalırsa, pek bir fayda görülmez. Filhakika millet bahçesi projesi, çok güzel bir projedir. Amma velakin oranın her ne olursa olsun korunması gerekiyor. Birde bildiğimiz üzere Surlarımızda seksen iki burç bulunmaktadır. Bana kalırsa hem burçlarımızın korunabilmesi için hem de turist sayısının artması için seksen bir burcumuzun her birini bir vilayete veririm ve orada yöresel kültürünüzü uygulayın derim. Bu sayede sanki burçlarımızın üstünde gezen ziyaretçilerimiz, sanki tüm ülkemizi bir bir dolaşmış ve gezmiş gibi olurlar.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Millet bahçesinin devamı gelirse, o zaman daha çok hissedeceğiz güzelliğini. Yoksa şehirde yaşayan birçok kişi oradan haberdar değildir. Bizim şuanda daha büyük merakla beklediğimiz çalışma ise, Dicle Vadi projesidir. Tramvay projesi 3-4 yıl önce söz verilmesine rağmen bir türlü ilk kazma dahi vurulmadı.

 

 

Harun Tutuş: Şunu belirtmek isterim ki kayyumun yaptığı en iyi projelerden birinin, millet bahçesi olduğunu belirtmek isterim. Çünkü çok uzun bir alanı kapsayan projeyi hayata geçirmişler. Hatta ben, şehir dışından gelen dostlarımızı oraya götürüyorum. Ciddi anlamda yazın öğleden sonra çok büyük bir kalabalık orada bulunuyor.

 

 

BU ŞEHRİ BİLENLER YETKİSİZ, YETKİLİLER İSE BİLGİSİZ DURUMDA

 

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

 

 

Kenan Aksu: Bu memleket bir dünya hazinesidir. Ancak sahipsiz kalınmış durumda. Bu şehri bilenler yetkisiz, yetkililer ise bilgisiz durumdadır. Ben şu ana kadar bizi temsil eden vekillerden tutun da yetkili birimlere kadar hiçbiri şehrimizi bilmiyor. Komşu şehirlerimiz bugün turist kazanıyorsa, valileri sayesinde kazandı. Mesele tribüne oynamak değil, hizmet etmektir. Bu memleketin kalkınması için, şehri bilen insanlara görevlerin ve yetkilerin verilmesi gerekiyor. Çünkü en büyük kopukluk budur. Filhakika bu memleketi gerçekten bilenler, bu şehrin ta kendileridir.

 

 

Mehmet Tanrıkulu: Ben bu şehre, Şehri Şirin diyorum. Hakikaten de bu şehir çok değerli ve tatlı. Bu şehirde Hz Muhammed’in (SAV) ve Hz. Yunus’un duası var. Bu şehir, bereketli bir şehirdir. Bizim gidebilecek başka bir yerimiz olmadığına göre, geçmişimiz geleceğimizdir diyorum. Lütfen geleceğimize sahip çıkalım. Hepimiz vicdanımızı denetledik mi, bu şehirde ters giden hiçbir şey olmaz. Göreceksiniz ki, bir gün mutlaka sevgi kazanacaktır.

 

 Kültür Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinatörlüğünde Kültür varlıklarını koruma kurulu, Turizm ve Kültür Müdürlüğü, Belediyeler, Valilik Sivil Toplum Kuruluşları acil eylem planı hazırlamalı. Gerekirse Surun dört bir yanına güvenlik kameraları bırakılmalı, Belediyelerimizin köklü bir temizlik kampanyasıyla Surlar kalıcı temizliğe kavuşmalıdır. Vatandaşlarımızdan da ricam, her kes kendi vicdan muhasebesini yaparsa bu sorun daha kolay çözüme kavuşur. Kamuoyunda takip ettiğim kadarıyla bu konuda basın açıklaması veya gazetelere verilen beyanat bir elin parmağını geçmeyecek derecede.

 

 

Harun Tutuş: Herkesin Surlara sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Hadi bu Surların taşlarını çalanlarını bir kenara bırakalım –ki bu da yanlıştır- peki, bunları gelip de iş yerinde kullanmalarının nasıl bir izahı var? Bu taşlar sizin tarihinizdir, çocuklarınıza bırakacağınız en büyük Diyarbakır emanetidir ve sizler şu anda emanetinize, geleceğinize ve geçmişinize ihanet ediyorsunuz. Bunu alıp satanlarında çok yanlış bir yolda olduklarını aktarmak isterim.

 

 

HABER: DEVRİM AKTÜRK

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve erzurumsonhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.